SİYAHKUŞAK

Do Üzerine Düşünceler

karate mi, karate-do mu ? Funakoshi sensei bu sanatı Japonlaştırırken karate-do adını vermiştir. Birçok mücadele sanatında da “do” kelimesi kullanılmaktadır..

Do Üzerine Düşünceler

karate mi, karate-do mu

Do Üzerine Düşünceler

Ülkemizde her konuda olduğu gibi mücadele sanatlarında da “ifrat ve tefrit” çok güçlü bir şekilde görülmektedir. Kelime veya sembollere yüklenen anlamlar bazılarınca olağanüstü abartılmakta. Buna karşılık diğerleri ise tam tersine, sanki hiçbir anlam ifade etmiyorlarmış gibi davranmaktadır. Bu tartışmalardan biri “do” kelimesi üzerinedir. Bir gurup bu kelimeye aşırı anlam yüklemekte, neredeyse uzak doğunun bütün felsefi değerlerini bu kelimeyle bütünleştirmektedirler. Diğer grup ise adeta böyle bir kelime yokmuş gibi davranmaktadırlar. Ülkemizde bu konu tartışılırken; karate mi, karate-do mu, şeklinde ifade edilmektedir. Bu tartışmaya göre, geleneksel olarak çalışıldığında bu mücadele sanatı karate-do olarak adlandırılmalı, sportif olarak yapılırsa sadece karate denilmelidir. Bu düşünce doğru değildir. Çünkü sadece madalya kazanmak için birkaç teknikle antrenman yapan, hatta kataların ritmini bozarak onları gösteriye çeviren birçok sporcu çalıştıkları branş için karate-do adını kullanıyorlar. Buna karşılık, müsabaka ile ilgilenmeyerek, gerçek anlamda bu sanatı çalışan birçok usta ise sadece karate adını tercih etmektedirler.

Funakoshi sensei bu sanatı Japonlaştırırken karate-do adını vermiştir. Birçok mücadele sanatında da “do” kelimesi kullanılmaktadır, judo, aikido, kobudo, hapkido, naginata-do, iaido gibi.. Bu mücadele sanatlarından do kelimesini ayırmak mümkün değildir. Nasıl ki; ju mu judo mu, kobu mu kobudo mu gibi sorular bir anlam ifade etmiyorsa, karate mi karate-do mu sorusu da gereksizdir. Üstelik Funakoshi senseiden önce bu sanatlar felsefi öğretilerle bütünleşmişken do kelimesini kullanmadıklarını hatırlarsak konuyu daha iyi kavrarız.

Dünya genelinde tartışılan konu, karatenin geleneksel kalması veya sportif şekle dönüşerek gerçek anlamını yitirmesi üzerinedir. Karatenin olimpik olması için yapılan teknik düzenlemeler, onu orijinal yapısından tamamen koparmıştır. Artık birkaç teknik geliştirerek müsabakalara hazırlanılmakta, karatenin bir mücadele sanatı olduğu unutulmaktadır. Özellikle ülkemizde az sayıdaki dojolar hariç, karate çalışmaları tamamen sportif müsabaka düşüncesi üzerine şekillenmektedir. Müsabaka yapılması, karatenin bir spor dalı olarak da işlenmesi elbette güzeldir ve yararlıdır. Ancak dojolarda gerçek anlamda karate çalışılabilir ve karatekalar arasından yetenekli olanlar sportif müsabakalar içinde hazırlanabilirler. Dojolara gelen karatekalar arasından yetenekli ve istekli olanların müsabaka için teşvik edilmesi doğrudur ama zorlanması yanlıştır.

Şunu iyi anlamak gerekir; dojolara karate öğrenmek için gelenlerin tamamına yakını spor olsun, şampiyon olayım gibi düşüncelerle gelmiyorlar. Olimpiyatlar hiçbirinin umurunda değildir. Eğer spor yapmak istese spor parklarında bedava çalışır ve koşu yaparak bu ihtiyacını giderir. Olimpiyatlara katılma hayali ve arzusu taşısa olimpik bir spor dalına, mesela taekwon-doya gider.Bir kişi kendini veya çocuğunu karate öğrenmek üzere dojoya kayıt yaptırıyorsa, ilk düşüncesi kendini savunmayı öğrenmektir. Spor ikinci plandadır. Karate çalışmaya başlayan kişi sürekli aynı teknikleri tekrarladıkça, devamlı müsabaka hazırlıkları içinde bulundukça ve üstelik niyetli olmadığı halde müsabık olmaya zorlandıkça hayal kırıklığı yaşayacaktır. Bu kişi müsabakalarda elendikçe daha da sıkıntılı bir ruh haline sahip olacaktır.

Müsabakalarda kilo ve yaş gurupları bellidir. Az sayıda karateci derece yapabilir. İstediğiniz kadar çok turnuva ve şampiyona düzenlensin. Karatecilerin büyük çoğunluğu herhangi bir derece sahibi olamayacak. O zaman, sürekli müsabaka havasında çalışan karateciler ne yapacak? Ya dojoyu terk edecek veya “bu benim kaderim, ben hep kaybetmeye mahkumum” deyip devam edecek.Uluslar arası büyük başarılara rağmen, Türkiye’de karate çalışanların sayısının bu kadar az olmasının nedenlerini iyi araştırmak gerekir. Üstelik de Kore hariç, hiçbir ülkede lisanslı karateci sayısı taekwon-doculardan az değildir. Bu rekorda ülkemize aittir. Bunun nedenlerinden biri federasyonumuzun karateyi tek çatı altında toplamak gibi bir niyetinin olmamasıdır.

Karatenin güç kaybetmesinin asıl nedeni ise geleneksel çalışmalardan uzaklaşmaktır. Ancak burada bilmek gerekir ki, geleneksel karateden maksat, karate teknik antrenmanlarının niteliğidir. Kıyafet seçimi, seremoni gibi konular sorunun sadece çerçevesidir. Esas olan özdür. Öz ise şudur; “Her insanda potansiyel olarak mevcut bulunan içsel gücün ortaya çıkarılarak geliştirilmesi, bu gücün kontrol altına alınarak gerek görülen zamanlarda kullanılabilmesi için hazır halde tutulmasıdır.”

Bu güç teknik çalışmalarla geliştirilir ve zenginleştirilir. Kişi kendinden güçlü birine veya birkaç kişiye karşı kendini nasıl savunacağını, silahlı saldırılarda nasıl davranacağını, beklemediği zaman ve mekanlarda karşılaşacağı tehlikeler karşısında neler yapabileceğini öğrenmelidir. Bu teknik hazırlıklar felsefi ve ahlaki değerlerle birlikte işlenmelidir. Gerçek karateci sadece iyi bir dövüşçü değil aynı zamanda olgun ahlak sahibi, duygularını kontrol edebilen, alçak gönüllü, sakin ve nezaket sahibi olan insandır.

Türkiye’de gerçek anlamda geleneksel karate çalışmaları için birtakım girişimler yapılmaktadır. Bunlardan biri olarak bizde ülkemizde yeniden nanbudo çalışmalarını aktif hale getiriyoruz. 1982 yılında temelleri atılan Türk nanbudosu kısa zamanda 7 şehirde çalışılan ve bölge müsabakası yapabilen bir sanat haline gelmişti. Ancak benim yurtdışına çıkışımdan sonra yapılan yoğun baskılar sonrası birçok arkadaşımız stil değiştirmek zorunda kaldı. Sadece değerli öğrencim Nihat Baysal bu baskılara yiğitçe karşı koymayı ve bugüne kadar nanbudo sanatını yaşatmayı başardı. Bu fedakar çalışmalar sayesinde nanbudo ülkemizde yok edilemedi.

Artık Türkiye’ye kesin dönüş yaptım. İstanbul’da eski öğrencilerimle buluşarak yeniden nanbudo çalışmalarına başladık. Yeni çalışmalar yeni nanbudo ile kısa zamanda eskisinden daha da büyük bir güce kavuşacaktır. Çünkü artık yeni nanbudo, sankukai stilini, nunchaku sanatını, sırık çalışmalarını ve yakın dövüş tekniklerini de içermektedir. Ayrıca teknik, kontrollü ve vuruşlu müsabaka seçenekleri ile daha zengin bir yapıya sahiptir. Genel çalışmalar, son sportif bilimsel veriler doğrultusunda hazırlanan kontrollü teknik sistemiyle yapılmaktadır.

Herkes bir mücadele sanatından ne arıyorsa veya beklentisi ne ise onu Türk nanbudo sanatında bulacaktır.

Do Üzerine Düşünceler , karate mi, karate-do mu 

ETİKETLER:
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.