DÖVÜŞ SANATLARINDA ÖZGÜNLÜK VE ADAPTASYONUN SINIRLARI

DÖVÜŞ SANATLARINDA ÖZGÜNLÜK VE ADAPTASYONUN SINIRLARI
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ

Bir Yaratış Efsanesi mi, Yoksa Egonun Yeniden Ambalajlanması mı? 

DÖVÜŞ SANATLARINDA ÖZGÜNLÜK VE ADAPTASYONUN SINIRLARI

Yakup MELETLİ

Dövüş sanatlarının binlerce yıllık evrimi içerisinde, son yarım asırda -ve hatta son beş yılda- modern savaşçının karşılaştığı en büyük illüzyon, “yeni bir sistem kurucusu” olma iddiasıdır.

Eğitim hayatım boyunca sayısız “Soke” veya “Kurucu” ile tanışmış olsam da, hakikat kürsüsünde gerçekten yeni bir sanat inşa eden birine henüz rastlamadım. Gördüğüm tek şey, mevcut sistemlerin üzerine giydirilmiş yeni kıyafetler ve farklı bir etiketle piyasaya sürülen kadim öğretilerdir.

I. Şahsi İfade ile Sistem Kuruculuğu Arasındaki Ontolojik Fark

Bir sanatçının öğrendiği teknikleri kendi anatomisine, ruhuna ve tecrübesine göre kişiselleştirmesi ile tamamen bağımsız bir dövüş sistemi inşa etmesi arasında derin bir uçurum vardır. Bilimsel bir perspektifle bakıldığında, insan anatomisinin biyomekanik sınırları (eklem açıları, kas lifi kinetiği ve ağırlık merkezi prensipleri) yüzyıllar önce keşfedilmiştir. Dolayısıyla, bir yumruğun açısını değiştirmek veya bir fırlatma tekniğine farklı bir giriş eklemek, yeni bir fizik yasası keşfetmek değil; sadece mevcut yasaların şahsi bir yorumudur.

II . Geleneksel Yolun Zorlu Durakları: Shu-Ha-Ri ve Zamanın Sınavı

Geleneksel Karate-Do’nun ruhuna uygun bir meşruiyet iddiası, her şeyden önce “Shu-Ha-Ri” (Koru, Kop, Aş) döngüsünün hakkıyla tamamlanmasını gerektirir. Bir sistemin kurucusu olduğunu iddia eden kişinin;

Yetkinlik: Doğrulanabilir bir ustanın gözetiminde en az 25-30 yıllık yoğun ve disiplinli bir eğitim geçmişine sahip olması,

Özgünlük: Mevcut sistemlerin kopyası olmayan, tutarlı bir geometrisi, felsefi temeli ve işlevsel Bunkai (uygulama) analizi olan tamamen yeni Kata’lar (formlar) üretmiş olması,

Doğrulama: Bu yeni metodolojinin, diğer uzmanlar tarafından en az 10-20 yıl boyunca test edilip kabul görmesi şarttır.

Bu matematiksel denklem toplandığında, bir bireyin gerçekten “kendi” sistemini kurup rüştünü ispatlaması yaklaşık 50 yılını alır. Bu noktaya varan bir usta ise artık ömrünün sonbaharındadır; bedensel zirvesini çoktan geride bırakmış, egonun sahte unvanlarından arınmış bir bilgeliğe ulaşmıştır.

III. Tekrarlanan Döngü: “Yaratım” Değil, “Yeniden Yorumlama”

Tarihsel süreç bize şunu gösterir: Kurucunun vefatından sonra, birinci nesil siyah kuşaklar uyuşmazlığa düşer ve kendi “yeni” sistemlerini kurarlar. Bu, bir yaratım devrimi değil, biyolojik bir bölünmedir. Çoğu zaman bu yeni sistemler, sadece hocasının eksik kaldığı yerleri yamayan veya kendi fiziksel avantajlarını öne çıkaran uyarlamalardır.

Bir vuruşun mekaniğini değiştirmek onu “yeni” kılmaz. Dövüş sanatları bilgisinin devasa genişliği göz önüne alındığında, bugün “yeni” diye sunulan pek çok tekniğin, antik parşömenlerde veya unutulmuş ekollerde zaten var olduğu görülecektir. Yenilik (Innovation) ile Uyarlama (Adaptation) arasındaki farkı karıştırmak, entelektüel ve ruhsal bir yanılgıdır.

  1. Egonun Terki ve Hakikatin Kabulü

Dövüş sanatlarının nihai amacı, “Karate ni sente nashi” (Karate’de ilk saldırı yoktur) ilkesinden başlayarak egoyu yok etmektir. “Kurucu” unvanının peşinde koşmak, aslında egonun en sofistike maskesidir. Oysa sanata değer katan şey, üzerine yapıştırılan etiketler değil; öğretinin derinliği, uygulamanın keskinliği ve bu kadim mirası gelecek nesillere saf bir şekilde aktarabilme yetisidir.

Öğrendiklerinizi kendinize has bir üslupla icra etmeniz, sisteminize yeni bir isim vermenizi gerektirmez. Bu, sanatı “yeni” yapmaz; onu “kişisel” ve “yaşayan” bir hale getirir. Ve Geleneksel Karate-Do’nun ruhunda, bir sanatın bir bedende hayat bulup kişiselleşmesinden daha onurlu bir başarı yoktur.

Kendi sisteminizi yaratmanıza gerek yok. Zira bir dövüş sanatı, zaten uygulayıcısının ruhu ve bedeniyle bütünleştiğinde zirvesine ulaşır. İsimlerin ve unvanların sahte ihtişamını bir kenara bırakın; ustalığın gerçek ölçüsü unvanlarda değil, terle ıslanmış bir Dogi’de ve sükunetle dolmuş bir zihindedir.

Bu perspektif doğrultusunda, dövüş sanatları yolculuğunuzdaki teknik ve felsefi gelişim aşamalarını (Shu-Ha-Ri) daha ayrıntılı incelememizi ister misiniz?

Geleneksel Karate-Do ve pek çok Do (Yol) disiplininin temelini oluşturan Shu-Ha-Ri kavramı, bir sanatçının teknik beceriden ruhsal ustalığa uzanan evrimsel haritasıdır. Bu süreç, sadece “öğrenmek” değil, bilgiyi hücrelerine kadar sindirip sonra ondan özgürleşmekle ilgilidir.

İşte bu kadim gelişim evrelerinin bilimsel, teknik ve felsefi detayları:

  1. SHU (Koru – Gelenekle Bütünleşme)

Bu aşama, öğrencinin kendi iradesini ve “yaratıcılık” arzusunu bir kenara bırakıp, ustasının gösterdiği formu milimetrik bir sadakatle taklit ettiği dönemdir.

Teknik Odak: Temel teknikler (Kihon) ve formlar (Kata).

Bilimsel Bakış: Nöromüsküler koordinasyonun inşası. Beyin, “motor programlar” oluşturur. Bu aşamada sorgulamadan ziyade, kas hafızasının (myelin kılıfı oluşumu) hatasız kurulması esastır.

Felsefi Boyut: Ego ezilir. Kişi, bir kabın şeklini alan su gibi, sistemin kalıbına girer. “Benim yorumum” değil, “hocamın gerçeği” esastır.

  1. HA (Kop – Sınırları Genişletme)

Yıllar süren disiplinli taklidin ardından, uygulayıcı öğrendiği tekniklerin arkasındaki “nedenleri” derinlemesine anlamaya başlar. Formun dışına çıkmadan, formun esnekliğini keşfeder.

Teknik Odak: Uygulama analizi (Bunkai) ve varyasyonlar. Kişi, tekniklerin farklı mesafelerde, farklı vücut tiplerine karşı nasıl çalıştığını deneyimler.

Bilimsel Bakış: Dinamik sistemler teorisi. Kişi, öğrendiği katı kuralları, değişken çevre koşullarına (rakibin boyu, hızı, zemini) uyarlar. Artık sadece “ezber” değil, “fonksiyonel adaptasyon” devrededir.

Felsefi Boyut: Bireyselleşme başlar. Sanatçı, öğretinin içinde kendi anatomik ve zihinsel yapısına en uygun olanı seçmeye başlar. Bu bir “kopuş” değil, kökleri koruyarak dallanmaktır.

  1. RI (Aş – Formun Ötesine Geçmek)

Bu, ustalığın en üst ve en paradoksal aşamasıdır. Artık kişi teknik düşünmez; teknik, kişinin kendisi olur. “Sanatçı” ve “Sanat” arasındaki ayrım ortadan kalkar.

Teknik Odak: Formsuzluk (Mushin – Zihinsizlik). Hareketler tamamen içgüdüsel, akıcı ve ekonomiktir.

Bilimsel Bakış: Prefrontal korteksin (karar verme merkezi) devre dışı kalarak, hareketin doğrudan alt beyin merkezlerinden yönetilmesi. Tepki süresi, düşünce hızıyla değil, sinir iletim hızıyla sınırlıdır.

Felsefi Boyut: Özgürlük. Kişi artık stili icra etmez; stil, kişinin varlığında yeniden doğar. Burada kişi “yeni bir sistem” kurmaz, aksine tüm sistemlerin birleştiği evrensel doğruluk noktasına ulaşır.

Evrimsel Sürecin Özet Tablosu

Aşama Eylem Zihinsel Durum İlişki

Shu Taklit / İtaat Disiplinli ve Sabit Usta-Çırak bağına mutlak sadakat.

Ha Sorgulama / Deneme Analitik ve Araştırmacı Kendi doğrularını bulmaya başlama.

Ri Yaratım / Akış Özgür ve Sezgisel Sanatın kendisi olma, formdan kurtulma.

Sonuç ve Yanılgı

Modern dünyada yapılan en büyük hata, Shu evresini tamamlamadan doğrudan Ri (Aşma) evresine zıplamaya çalışmaktır. Temeli (Shu) sağlam olmayan bir binanın üst katlarında (Ri) yapılan “yeni düzenlemeler”, sadece yıkıma mahkum bir illüzyondur. Gerçek bir usta, sistemini “icat etmez”; o sistemi o kadar derin yaşamıştır ki, sistem onun bedeninde doğal bir evrim geçirir.

Yazan; Yakup Meletli, oss..!

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.