MURAT ARKIN: BABAMIN GÖLGESİNİN ALTINDA DEĞİL, IŞIĞINDA YÜRÜMEYİ SEÇTİM!

MURAT ARKIN: BABAMIN GÖLGESİNİN ALTINDA DEĞİL, IŞIĞINDA YÜRÜMEYİ SEÇTİM!
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ

Bir Dönem Binlerce Genç Karateye, Judoya, Tekvandoya, Boksa, Kungfuya Nasıl Başladı?

MURAT ARKIN: “BABAMIN GÖLGESİNİN ALTINDA DEĞİL, IŞIĞINDA YÜRÜMEYİ SEÇTİM!”
Murat Arkın'a babasının mirası, ilham kaynağı oldu ve onun izinde yürümeyi seçti.

Murat Arkın’a babasının mirası, ilham kaynağı oldu ve onun izinde yürümeyi seçti.

Röportaj: Timuçin KARAHANSİYAHKUŞAK

Murat ARKIN, cesaret, adalet ve insan kalabilme erdemini, karate ve sinema dünyasının ünlü ve duayen ismi rahmetli babası Cüneyt ARKIN’dan alıyor…

Babam, “İmkânsız şartlarda ‘yaparız’ diyen bir kuşaktandı” diyor ve nasihatı olan, “Oğlum, yaptığın işi en iyi şekilde yap” sözünü unutmuyor. Kendi ifadesiyle, kahramanlarımızı, kendi değerlerimizi, bizim ruhumuzdan çıkan hikâyelerle, hem aksiyon, hem de mesaj barındıran işler yapmak istiyor…

Ayrıca bakın; Arkın için ‘SİYAHKUŞAK’ ne anlama geliyor ve bu arada  SİYAHKUŞAK Dergi okurlarına ne mesajlar veriyor!

Oyunculuğa adım atarken babanızın mirası sizin için daha çok yük müydü yoksa ilham kaynağı mı oldu?
Babanın mirası hiçbir zaman yük olmadı, ilham kaynağı oldu. Onun gölgesinde değil, izinde yürümeyi seçtim.

Dövüş sanatlarının verdiği disiplin ve dayanıklılık, Börü'de yaşanan zorluklar için motivasyon oldu.

Dövüş sanatlarının verdiği disiplin ve dayanıklılık, Börü’de yaşanan zorluklar için motivasyon oldu.

“Dağ II” ve “Börü” gibi projelerde fiziksel olarak çok zorlandığınız anlar oldu mu? O süreçlere nasıl hazırlandınız?
Evet, çok zorlandım. Ama dövüş sanatlarının verdiği disiplin ve dayanıklılık sayesinde o zorluklar benim için motivasyon oldu. Fiziksel hazırlığın yanında zihinsel hazırlık da çok önemliydi.

Sizce Türk sinemasında aksiyon türü hak ettiği yerde mi? Gelecekte nasıl bir gelişim bekliyorsunuz?
Hak ettiği yerde değil. Ama Türk sinemasında aksiyonun yükseleceğine inanıyorum. Bizim tarihimizde, kültürümüzde, insanımızda bu ruh var. Doğru hikâyelerle büyüyecek.

Babanızın setlerdeki disiplinine hep tanık olduk. Siz de dövüş sanatlarıyla ilgilendiniz mi?
Elbette… Babamın emeği çok büyüktü, o disiplini ve sevgiyi her zaman yansıttı. Karate sanatıyla büyüyen bir çocuk asla kötü alışkanlıklara sapmaz; içki, kumar gibi şeyler ona uğramaz. Çünkü dojo bir okul gibidir; oraya giren çocuk çıkışta disiplinli, saygılı ve erdemli bir birey olur. Spor salonları adeta bir öğütme makinesi gibidir; içine giren çocuk, karakterli ve sağlam bir insan olarak çıkar.

Bizim camiada da ailemizde de bunun en iyi örneklerinden biri Cem Ark’tır. Babam karateye başlamasında çok katkı sağladı, ben de onun açtığı yolda devam ettim. Hatta 2008’de dünya 4.’sü olduğunda babam kızmıştı: “Niye birinci olmadın?” diye. Ama o kızgınlık da motive etti; 2009’da birinci oldu. Demek ki bazen sertlik işe yarıyor.

Kamera önünde heyecan vardır, dojo’da ise karakter inşası.

Kamera önünde heyecan vardır, dojo’da ise karakter inşası…

Dövüş sanatlarının sinemadaki yansıması ile gerçek hayattaki disiplini arasındaki en büyük fark sizce nedir?
Sinemada dövüş sanatları bir gösteri, bir koreografidir. Gerçek hayatta ise bir ahlak okuludur. Kamera önünde heyecan vardır, dojo’da ise karakter inşası.

Oyuncu olarak bir role hazırlanırken dövüş sanatlarının “siyah kuşak ruhundan” nasıl faydalanıyorsunuz?
Siyah kuşak bir rütbe değil, bir bakış açısıdır. Örneğin Cem Ark’la saatlerce tek bir yumruğun fiziksel ve mental yönünü çalıştık. Bu sabır, odaklanma ve tekrar ruhu, rol hazırlığında da bana yol gösteriyor.

Cüneyt Arkın’ın oğlu olmak size hangi değerleri kattı?
Cesaret, adalet ve insan kalabilme erdemi. Bana en büyük mirası budur.

Onun hayatındaki hangi anısı sizi en çok etkiledi?
Bir gün bana, “Evladım, şöhret bir rüzgâr gibidir, geçer gider. Önemli olan geriye insanlığın kalsın,” demişti. Bu sözü hiç unutmadım.

Sizin kendi çocuklarınıza gelecek nesillere aktarmak istediğiniz en önemli değer nedir?
Dürüstlük ve çalışkanlık. Şöhret ve para gelip geçer, ama karakter ömür boyu kalır.

Murat Arkın Türk aksiyonunu dünya sahnesine taşımak istiyor...

Murat Arkın Türk aksiyonunu dünya sahnesine taşımak istiyor…

“Börü 2039” ile gelecek vizyonunu izleyiciye sundunuz. Bundan sonra hangi projelerde sizi göreceğiz?
Yeni projeler yolda. Yine insanın ruhuna dokunan, hem aksiyon hem mesaj barındıran işler yapmak istiyorum.

Uluslararası projelerde yer almak gibi hedefleriniz var mı?
Kesinlikle. Türk aksiyonunu dünya sahnesine taşımak istiyorum.

Türk izleyicisine daha çok ne tür hikâyeler anlatmak istiyorsunuz?
Kendi kahramanlarımızı, kendi değerlerimizi. Bizim ruhumuzdan çıkan hikâyeleri.

Sizce “siyah kuşak” sadece dövüş sanatlarına ait bir kavram mı, yoksa hayatın her alanına yayılan bir yaşam felsefesi mi?
Siyah kuşak bir kuşaktan fazlası; bir bilinçtir. Dövüş sanatı dojo’nun kapısından çıkar, hayatın her alanına girer. İşte, ailede, toplumda aynı disiplin geçerlidir.

Kariyerinizde sizi en çok zorlayan an neydi ve o “siyah kuşak ruhuyla” nasıl baş ettiniz?
Çok zor anlar yaşadım ama hiçbirinde pes etmedim. Siyah kuşak bana şunu öğretti: Bir daha kalkabiliyorsan, asla yenilmezsin.

Dövüş sanatlarına ilgi duyan gençlere ve Siyah Kuşak Dergisi okurlarına vermek istediğiniz mesaj nedir?
Asla kolay yolu seçmeyin. Dövüş sanatları spor değil, bir sanattır. Yumruk ya da tekme değil, karakter inşasıdır. Siyah kuşak aslında kalbinizde taşıdığınız cesarettir.

Murat Arkın: "Gençler onu anlamak istiyorsa sadece filmleri izlememeli; o dönemin yokluklarını, inancını ve cesaretini de hissetmeli."

Murat Arkın: “Gençler onu anlamak istiyorsa sadece filmleri izlememeli; o dönemin yokluklarını, inancını ve cesaretini de hissetmeli.”

Cüneyt Arkın sadece bir aktör değil, bir idealdi. Sizce babanızın sanat anlayışını ve karakterini bugünün genç kuşakları nasıl daha iyi anlayabilir?
Babam, sinemayı bir araç olarak görürdü — halkına umut ve güç aşılamak için. O sahnelerdeki yumruklar sadece düşmanlara değil, umutsuzluğa atılmıştı. Gençler onu anlamak istiyorsa sadece filmleri izlememeli; o dönemin yokluklarını, inancını ve cesaretini de hissetmeli. Babam, imkânsız şartlarda “yaparız” diyen bir kuşaktandı. O yüzden her cesur gençte, ben babamı tekrar görüyorum.

Babanızla aynı sektörde yer almak hem büyük bir avantaj hem de ciddi bir sorumluluk olmalı. Onun mirasını taşırken kendi yolunuzu nasıl belirlediniz?
Bu soyadı, hem bir hediye hem de bir sınav. İnsan bazen “Cüneyt Arkın’ın oğlu” olarak anılmaktan kaçamıyor. Ama ben o gölgenin altında kalmak yerine ışığında yürümeyi seçtim. Babam hep derdi ki: “Oğlum, yaptığın işi en iyi şekilde yap. Gerisini hayat halleder.”
Ben de o öğüdü tuttum. Onun değerlerini koruyarak kendi üslubumu, kendi hikâyemi oluşturmaya çalışıyorum.

Setlerdeki sert bakışlı kahramanın yerinde, güleç, esprili, inanılmaz enerjik bir baba vardı.

Setlerdeki sert bakışlı kahramanın yerine evde, güleç, esprili, inanılmaz enerjik bir baba vardı.

Cüneyt Arkın Türk halkı için bir kahramandı. Ama özelde, bir baba olarak nasıl bir insandı? Size en çok ne öğretti?
Evdeki Cüneyt Arkın bambaşkaydı. Setlerdeki sert bakışlı kahramanın yerinde, güleç, esprili, inanılmaz enerjik bir baba vardı. Bana hep şunu öğretirdi: “Yalnızca güçlü olma, adil ol. Şöhret geçer, insanlık kalır.”
Ve şunu da hiçbir zaman unutmam: babam iki şeyi asla affetmezdi; nankörlük ve vefasızlık. Hayatını, sinemayı ve insanları bu prensiplerle şekillendirdi.
Bana bıraktığı en büyük miras da bu: insan olmanın kıymetini bilmek. Bugün hâlâ attığım her adımda, içimden onun sesi gelir: “Asla pes etme, oğlum.”

“Ben de Cüneyt Arkın gibi olacağım” diyen bir çok çocuk ve genç dojolara kayıt yaptırdı.

“Ben de Cüneyt Arkın gibi olacağım” diyen bir çok çocuk ve genç dojolara kayıt yaptırdı.

O dönem Cüneyt Arkın filmleri sadece sinema değildi, bir okul gibiydi. Sizce babanızın filmleri kaç gencin spora başlamasına, salonlara girmesine vesile oldu?
(gülüyor) Timuçin Bey… O dönemlerde federasyon bile yoktu! Kaç genç spora başladı, gerçekten kimse sayamadı.
Ama şunu net biliyorum; babamın filmleriyle binlerce genç karateye, judoya, tekvandoya, boksa, kung fuya başladı.
Özellikle “Cemil” ve “Cemil Dönüyor” gibi polisiye filmler gençlerin içinde kıvılcım yaktı.
Kimisi “Ben de Cüneyt Arkın gibi olacağım” diyerek salonlara girdi, kimisi o filmlerden etkilenip polis oldu.
O çocukların birçoğu bugün büyük hocalar, şampiyonlar, eğitmenler…
Babam sadece bir sinema kahramanı değildi — bir dönemin cesaret damarını harekete geçiren adamdı.

Murat Bey, bu söyleşi için Siyah Kuşak Dergisi adına ve şahsım adına sonsuz teşekkür ederim.
Umarım babanızın yaktığı meşale, siz de aynı kararlılıkla sürdürürsünüz ve gençlerimizin spor salonlarına koşmasına vesile olursunuz.

Ayrıca bu röportajın gerçekleşmesi için gerçekten çok uğraşan Cem Ark Bey’e de teşekkürlerimi iletirseniz çok sevinirim.
Tabii ki iletirim. Cem Ark bizim parçamız, ailemizden biri.
Bu röportaj onun emeğiyle anlam kazandı. Babamın ışığını yaşatmak isteyen herkes bizim ailemizdir.
Ve ben de size teşekkür ederim Timuçin Bey — işinizi ne kadar titizlik ve özveriyle yaptığınıza tanıklık ettik.
Bu kadar saygılı, hazırlıklı ve yürekten bir söyleşi için ben teşekkür ederim.

Cem Ark

Cem Ark

Murat Arkın formunu korumak için zamanının çoğunu spor yaparak değerlendiriyor.

Murat Arkın formunu korumak için zamanının çoğunu spor yaparak değerlendiriyor.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 5 YORUM
  1. Süheyla Akbaş dedi ki:

    Muhteşem bir röportaj olmuş Timuçin Karahan kalemine sağlık,Cem ark sana ayrıca teşekkür ediyorum sevgili dostum arkadaşım .Sayın Murat Arkın sizinde bizimle olmanızdan çok mutlu oldum.

    1. Cem Ark dedi ki:

      Rica ederim Süheyla hocam ben teşekkür ederim.Bassrilar diler en kısa zamanda görüşmek dileğiyle saygılar
      OSS

  2. Necmi Apaydın dedi ki:

    Bir Karateci, Bir Dost ve Bir Vefa İnsanı Olarak…
    11 yaşında başladığım karate yolculuğum, 27 yaşıma kadar hayatımın merkezinde oldu.
    Bu spor bana ahlak, dürüstlük, saygı ve özdisiplin kazandırdı; karate, bir saldırı değil, savunma sanatıdır.
    Röportajda bahsedilen dojo kültürü, yıllardır içimde yaşattığım ruhun aynısıdır.
    Ayrıca adı geçen Cem Ark, çocukluk arkadaşım, kardeşim ve dostumdur. Onun spora yönelmesinde hem Cüneyt Arkın’ın teşviki, hem de kendi iradesi belirleyici oldu.
    Benim de karateye başlamamda ilhamım Bruce Lee ve Cüneyt Arkın’dan gelmiştir.
    Bu vesileyle, ustanın mirasını gelecek nesillere aktarmak adına önerim:
    “İl”, “Türkiye”, “Balkan”, “Avrupa” ve “Dünya” düzeyinde yapılan şampiyonalar arasında
    “Türkiye Cüneyt Arkın Karate Şampiyonası” adında özel bir turnuva düzenlenebilir.
    Bu şampiyona, hem Cüneyt Arkın’ın temsil ettiği cesaret, erdem ve milli ruhu yaşatır,
    hem de genç sporculara disiplin, karakter ve vefa bilinci kazandıran kalıcı bir miras olur.
    — Saygı, sevgi ve vefa ile 🙏🇹🇷🥋

    1. Cem Ark dedi ki:

      Senin gibi değerler, karate camiasından da sinema dünyasından da asla kopmaz. Çünkü senin damarlarında disiplin, yüreğinde sanat akıyor. Şartlar ne olursa olsun, küçük yaşlardan beri taşıdığın o azim ve mücadele ruhu seni her zaman öne çıkarıyor Necmi Apaydın. Bu ülkenin senin gibi örnek isimlere her daim ihtiyacı var”

  3. Cem Ark dedi ki:

    Bu röportaj, emeğini kelimelere, saygısını sanata yansıtan Timuçin Karahan’ın titiz çalışmasıyla gerçekleşti.
    Her sorunun ardında bir merak değil, bir sevgi ve bir saygı vardı.
    Biliyorum, zor bir çalışmaydı… ama sen, her zamanki gibi ustalığınla en iyi şekilde üstesinden geldin.
    Tebrik ederim; hem kalemin hem sabrın bu röportaja ayrı bir ruh katmış.

BİR YORUM YAZ

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.