Röportaj II: Fatih İNCE: “Suyun Başını Tutan Malum Kafalarca Diploma Almam Engellendi!”
Yaşamını Kanada’da sürdüren, Karate ve hakemliğe yaşadığı ülkede devam eden, ayrıca ülkemizde yazılarıyla da tanınan Sensei Fatih İNCE, geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye tatil için geldi. İzmir’den İstanbul’a geçince ayağının tozuyla röportaj konuğumuz oldu. Bakın Karate ve dahası neler-neler konuşuldu!
*G.S.G.M. eğitim dairesinin ülke çapında tesbit edip seçtiği 40 kişilik ilk “Kıdemli Antrenör” kursuna kursiyer olarak resmen seçilip davet edilenlerdendim.
*Bir jandarma edasıyla SESAM’daki kamp yerinde kaldığım odamın kapısını bana zorla açtırıyor.
*Bir çocuğu ilkokula bile göndermeden 18 yaşına kadar ortaöğretimden uzak tutup, 18’inde onu Ege üniversitesinde bir amfi’ye sokup ‘diğer akranlarıyla aynı geçmişe sahipmiş gibi’ ders veriyorsunuz!!!
SİYAHKUŞAK: Antrenör Kurslarında geçmişte zulüm vardı demiştiniz, bunu biraz açarmısınız?
Fatih İNCE: Bizzat yaşadığım olayı tam yeri gelmişken bir kez daha anlatmadan geçemeyeceğim. Daha önce okuyanlar lütfen beni affetsinler. Söz veriyorum bu son anlatım olacak. Yazdığım kitabımda tüm detayları verdim zaten. Bu olayı toplumsal hafızanın canlı tutulması adına buraya taşıyorum.
1981 yılında resmen kurulan Türkiye Karate Federasyonu tarihinde ilk defa, bundan 31 sene evvel, Eylül 1987’de Ankara 19 Mayıs spor tesislerinde bir antrenör kursu düzenlendi. Kısa adı “SESAM” da 23 günlük olarak düzenlenen ve G.S.G.M. eğitim dairesinin ülke çapında tesbit edip seçtiği 40 kişilik ilk “Kıdemli Antrenör” kursuna kursiyer olarak resmen seçilip davet edilenlerdendim. Kurs boyunca tüm derslerde başarılı olmama rağmen, suyun başını tutan malum kafalarca diploma almam bile engellendi! Buldukları ve uydurdukları sebep çok basitti. ‘SESAM’daki kampta ‘’yasak dini yayın’’ okumak!!! Sanki tek parti dönemindeyiz ve 1950 öncesi CHP Türkiyesinde yaşıyoruz! Biliyormusunuz, bu zihniyet aslında hiç bir zaman değişmedi, sadece bukalemun gibi ortamlara göre renk değiştiriyor… Ya, bunları yaşadık maalesef.
Diyebilirim ki benim 28 Şubat’ım 1987’de başlamıştı. SESAM’da 21 günlük kursun son günleriydi, ‘Suyun başındaki’ zat, kafeteryadan yanına aldığı 3 kursiyer talebesiyle, bir jandarma edasıyla SESAM’daki kamp yerinde kaldığım odamın kapısını bana zorla açtırıyor ve odamda sözümona ‘arama’ yaparak “yasak yayın!!!” arıyordu. Bu zat, ders kitaplarımın arasında bulduğu ve Ulus’ta bir gazete bayisinden o hafta satınaldığım, “Girişim” ki bu dergi İslamcı çevrelerde bir döneme damgasını vuran, beğenerek okuyup-takip ettiğim ve yayın yönetmenliğini AK partiden 24. 25. ve 26 dönemlerde İstanbul milletvekili olmuş Sn. Mehmet METİNER’in aylık olarak çıkarttığı yasal dergiydi., Kitaplarımın arasında, odamda bulur-bulmaz aylık dergiyi oracıkta “illegal-yasak yayın” ilan etti. Kendisine hemen itiraz edip Ulus’taki bir gazete bayisinden satınaldığımı ifade etmeye kalktığımda ise ‘kes sesini Fatih, hakkında şikayet var, hem sonra bu şeriatçı yasak yayındır! Kampda ne işi var?’ diyerek beni azarlayıp, oracıkta Jandarma başçavuşu edasıyla tutanak tutuyor ve yanında getirdiği eski talebelerinden 3 kursiyere de ‘olay yeri-tanık sıfatıyla’ o tutanağa imza attırıyordu!!!.
Bakınız, SESAM kamp merkezinde, Karate antrenör kursu için asıl işi kurs süresince Karate teknik-pratik antrenman hocası olan bu zat’ın ilgilendiği şeylere bir bakar mısınız? Yav kimsin sen? Nesin? Necisin? Başımızda izbandut musun diyemiyoruz..! Adam Karate antrenörü değil de sıkıyönetim komutanı sanki… Yer onun kendi spor salonu da değil, Ankara 19 Mayıs spor tesisleri içindeki SESAM’da devletin tesislerindeyiz, Karate antrenör kursunda toplam 40 kişiyiz ve adamın uğraştığı şeylere bakarmısınız?! Ayrıca dikkatinizi çekerim yıl 1987, iktidarda rahmetli Turgut Özal var ve 28 Şubat post-modern darbesine de henüz daha 10 sene var… (okurlarımız hatırlayacaklardır, ben bunları güzel sitemiz Siyahkuşak web’de ‘’SESAM’da UĞRADIĞIM ZULÜM” başlığında yıllar önce yazdım.) GSGM ile uzun yazışmalar sonucunda, dönemin Karate federasyonu başkanı Dr.İbrahim Öztek bey’in anlayışlı davranması neticesinde antrenör diplomamı alabildim, ancak bir farkla… 40 kursiyerin 39’u 2.kademe antrenör olmuştu, ben ise 1.Kademe antrenör. Buna da şükür dedik… Bu zulmü bana uygulayanları Fatih hoca affeder mi hiç? Tanrıya havale etmişim, inanıyorsa şayet versin hesabını ahirette.
Birgün Türkiye’de yaşamaya karar verir de dönersem, yazılarını keyifle okuduğum değerli milletvekilimiz, akademisyen ve yazar Sn. Mehmet METİNER’e bu hikayemi üşenmeden anlatacağım inşaallah. En zoruma giden ise; vakti zamanında bizim inançlarımıza küfreden kendileri gibi düşünmeyenlere ‘Atatürkçülük ve Kamalizm’ adına her fırsatta zulmedenler çoğu zaman TKF bünyesinde-yetkili ve etkili kurullarda görev almaya devam edebiliyorlar. İnanın en çok da bu durum zoruma gidiyor. Federasyon başkanın tabiriyle, ‘Hidayete’ mi erdiler bilinmez ama biz onların ‘ne’ olduklarını çok iyi biliyoruz. Zira ‘Takke düştü kel göründü’. Belki de hidayete ermişlerdir de, yaptıkları zulümlerden pişmanlık duymuşlardır. Bu dünyada paçayı yırttılar da, diğer tarafta-hesap gününde nasıl kurtulacaklar bilemiyorum. Zira ben bu zalimlere asla hakkımı helal etmiyorum, etmiyeceğim de.
Ne günler, ne zulümler yaşattılar bu zalimler kendi dışındakilere ahh bir bilseniz… Neyse, yazdığım kitabımda her şeyi en ince ayrıntılarına kadar işledim ve iyi ki hesap günü var.
SİYAHKUŞAK: Bir çok karate stili varken Goju-Ryu Karate’ye nasıl geçiş yaptınız? Sahi nasıl oldu bu geçiş, biraz anlatır mısınız?
Fatih İNCE: Yanıtım çok basit… Yıl 1989 du sanırım, o dönemlerde Nanbudo öğretiğim talebelerimin yarışmalarda adeta bir hakem kıyımına uğraması beni çok derinden üzüyordu.. Çaresizlik içindeydim ve İzmir’de 3 salonda 150 küsur öğrenciye ders veriyorum. Bunca iş yetmezmiş gibi, İzmir Karate il temsilcimiz, değerli büyüğüm Dr. Ünalan Eraltuğ bey’in de ‘’il temsilcisi yardımcısıyım ve Nanbudo yapmaya devam ediyoruz.’’
1990’lı yıllardı, günlerden bir gün, İzmir’in değerli hakem ve antrenörlerinden, dönemin de İzmir Taekwon-do il temsilcisi, dostum Erdoğan Şenol hocam, yanında getirdiği kısa boylu, atletik yapılı bir Nato-Amerikan subayı olan Mr. J.Hobbs ile İzmir-Altıntaş durağındaki salonuma ki o dönemlerdeki tabelamız olan ‘Fatih Spor Okulu’na çıkageldi. Erdoğan hoca İzmir’deki Nato tesislerinde Taekwon-do dersleri verdiği sırada tanışmış bu Amerikalıyla. Bu asker kendisinin Karateci olduğunu, görevi gereği gittiği Japonya’da birçok Karate stili çalıştığını, dolayısıyle Erdoğan Şenol hocadan kendisini İzmirli Karate antrenörleriyle tanıştırmasını rica etmiş. Sağolsun Erdoğan Şenol hocanın ilk aklına gelen de bizim salon olmuş tabiki. Birlikte haftasonu idmanımı izlediler, ardından da harika bir sohbet gerçekleştirdik. O dönem Alsancak kapalı spor salonunda gerçekleştireceğimiz il birinciliği maçlarına davet ettim onları. Kamu yönetiminde okurken sadece ilk sene gördüğüm İngilizcem maalesef yeterli olmuyor Sensei J.Hobbs ile rahat anlaşabilmek, konuşabilmek için ve tercümanlığımızı Erdoğan Şenol hoca yapıyor. Daha sonraları da İzmir’de özel bir kolejde yabancı dil öğretmenliği yapan ve Malezya’lı öğrencim Mohammad yapıyor tercümanlığımızı..Mr. J.Hobbs haftasonları Hatay Üçyoldaki salonuma gelirken, her defasında yanında kendisine ait birtakım Dan-stil ve diğer aletli savaş sanatlarında elde ettiği dereceleri gösteren sertifikalarının kopyalarını, Japonya’dan aldığı eğitim belgelerini ve Karate hakkında bazı yabancı dergi-kitap-doküman vs.leri de getiriyor. Birgün çanta dolusu bazı Karate kitaplarıyla geldiğinde, dokümanların arasında hocam Shihan Morio Higaonna’nın “TRADITIONAL OKINAWAN KARATE-DO GOJU-RYU” başlıklı kitabını incelemek için bana bırakmasını rica ediyorum . Sağolsun beni kırmıyor, hatta Goju-Ryu’ya olan ilgimi farketiği için Goju katalarından bazılarını da bizzat gösteriyor, bize adeta şov yapıyor. Karate bilgisi Türkiye ortalamasının/seviyesinin çok çok üstünde olan bu ABD subayı, çizdiği Goju-Ryu kata’larıyla beni adeta büyülüyor. Nefesli Goju-Ryu katalarını hayatında ilk defa gören ben, tam bir şok yaşıyorum. Kafam bir anda allak-bullak oluyor ve ‘eğer bu gerçek Karate ise, bizim yaptığımız ne?’ diye sayıklarken, “gerçek Karate bu olmalı, ben önce doğrusunu öğrenmek ve daha sonarada onu ülkemde tanıtmak isterim!” diyorum.Tam da o sıralarda Ortadoğu iyice ısınıyor ve aniden körfez savaşı patlak veriyor. Sensei J.Hobbs, kendisinin asker olması nedeniyle ikamet ettiği Alsancak ve civarından dışarılara-uzaklara çıkmasına izin verilmediğini söyleyerek artık salonuma gelemeyeceğini belirtiyor. Bu arada bana incelemem için bıraktığı orijinal yabancı dergi ve kitapların tamamını fotokopi yaptırıyorum. Kitapların birinde değerli hocam, üstadım Shihan Morio Higaonna’nın Okinawa’daki Honbu dojo adresini de görüyor ve Japonya’ya hemen bir İngilizce mektup yazıp Shihan Higaonna ile irtibata geçiyorum. Birkaç ay içinde aniden Amerikan saldırılarıyla başlayan Körfez savaşı tüm hızıyla devam ederken, Sensei J.Hobbs bana incelemem için bıraktığı kitaplarını geri almaya geldiğinde, evinin bulundugu Alsancakta bir vücut geliştirme salonu olan ‘Body Store’ı bulduğunu, Orijinal Karate Kata’ları ile Bo, Tonfa vs. gibi geleneksel Japon savaş sanatlarına ilişkin silahların eğitimini-kullanılmasını bu salonun üst katında bulunan küçük bir boş alanda 2 vücut geliştirme sporcusuna öğretmeye başladığını, istersem bana da öğretebileceğini söyleyip, beni Alsancak’taki ‘Body Store’ adavet ediyor. Ben amerikalıyı hiç bir zaman hoca edinmedim, Jerry’nin talebesi değilim, benim Goju-Ryu Karate’de hocam Shihan Morio Higaonna’dır. Bu hususu lütfen gözardı etmeyelim. Doğrusu sırf merakım gereği Yamaha motorumla birkaç kez gittim oraya, Jerry beni vücudunun üst kısmında XXL tişört, altında da “Taekwondo pantalonu” ‘Dobok’ giymiş bir vücutcuyla (A.Ş.Y.) tanıştırıyor.
Hayatının hiçbir döneminde bir dojo’da lisanslı sporcu olmamış, Karate-gi giyip beyaz kuşak takarak bir sarı, turuncu, yeşil, mavi, kahverengi kuşakları, bu kuşaklara ait bir sertifika bile almamış, bir kelime Japonca teknik terim dahi bilmeyen, bir kez olsun eldiven takıp tatamiye çıkmamış, kumite yapmamış-dövüşmemiş, o güne kadar kimseden bir kata öğrenmemiş, İzmir’de bir il birinciliğinde dahi hakemlerin önüne çıkıp kata çizme heyecanı yaşamamış, ne İzmir’de ne de Türkiye’nin bir başka vilayetinde Türk Sensei’den karatenin temel teknik altyapısını-bilgisini alıp talebelik yaşamamış ama Amerikalı ile kata çalışıyor!!! Bu tıpkı şuna benziyor; bir çocuğu ilkokula bile göndermeden 18 yaşına kadar ortaöğretimden uzak tutup, 18’inde onu Ege üniversitesinde bir amfi’ye sokup ‘diğer akranlarıyla aynı geçmişe sahipmiş gibi’ ders veriyorsunuz!!! Bazen bir yıl, çoğu zaman da 6 ay kyu sınavı beklediğimiz günler geliyor aklıma ve boşa geçen zamanıma acıyorum. Hatta bir dönem spor bakanlığı yapmış olan eski b.şehir bld.başkanı Yüksel Çakmur’un Karate ve Taekwon-Do salonlarımızı kapatıp-mühürletmesi sonucu 1,5 – 2 sene sporuma ara verdiğim 1980 öncesi dönemler aklıma geliyor, hüzünleniyorum…Ben de pekala hızlandırılmış bir karate proğramından geçerek ve bir tane dahi renkli kuşak takmadan direkt Siyah kuşak bilmem kaçıncı DAN sertifikasını ‘posta yoluyla!’ alamazmıydım-olamaz mıydım? Limasollu Naci neden sadece dil öğretiyordu? Neden uzaktan eğitimle diploma göndermiyordu? Boşuna mı terledik yıllarca kata öğreneceğiz diye ve kumite’de doğru dürüst eldivenimiz-koruyucu ekipmanlarımız bile yokken ‘Altın vuruş turnuvalarında’, orda burda yedik onca dayakları? Çok önceleri eski Judocu ağabeyimiz Sayın İbrahim Çapıtkan’dan daha sonraları da değerli Mustafa Zigal hocamızdan tedarik ederdik ihtiyaçlarımızı. Hatta 1986’da seminer için İstanbul-Bağlarbaşı’ndaydık ve ben Sensei İsmet Turna’nın kendi dojo’sunda sattığı ‘Tokaido etiketli karate-gi’yi alabilmek için yarım saat pazarlık etmiştim. Bir Türkiye şampiyonasına gideceğiz de, Zigal hoca arabasının bagajına doldurduğu malzemeleri sergileyecek de, onu şampiyonanın yapılacağı spor salonu önünde göreceğiz de, son kuruşumuzu da ona kaptırıp bir çift ellik, bir dişilik ve en iyisinden bir takım ‘Tokaido ya da ucuzundan kamikaze karate-gi’ kapıp, ‘yeni bayramlığına kavuşmuş çocuklar gibi’ sevineceğiz! Neydi o günler, nerede o heyecanlı bekleyişler ahhh.. Neyse…
Geniş omuzlu-üçgen vücutlu, salınarak yürüyüşüyle, bir o kadar da iri ve kalın kas kütleli duruşuyla belli ki yıllardır çalıştığı branşı olan ‘BODY BUILDING’-vücut geliştirme sporunda kendisini iyi geliştirmiş ve İzmir’in değerli hocalarıdan Sayın Ahmet Türkeş’in talebesi. 28-30’lu yaşlarda ya var, ya yok yani çok genç bana göre, omuzlarına kadar dökülen uzun saçlarıyla, atletik yapılı bu vücutçu ile hemen dostluk ve arkadaşlık kuruyorum. Onun gündüz mesai saatlerinde kasiyerlik yaptığı Kemeraltı-‘havra sokakta’ bulunan markete de öğle tatillerimde uğradığımda bana en bol malzemeli özel, nefis etli pideler ısmarlıyor, spordan, karate’den sohbet ediyoruz sürekli. Onun Karate’ye olan bu azmi ve merakı beni gerçekten ziyadesiyle memnun ediyor. Sensei J. Hobbs gibi birinden eğitim almasının onun için büyük bir şans olduğunu özellikle ona söylüyorum ve “bu adamın kıymetini bil!” diyorum. Koca İzmir’de zaten bir elin parmakları kadar antrenör-dojo var ve hepsi de birbiriyle kavgalı! Bir turnuva olmaya görsün…Afetevlerinde maçlarda kan-gövdeyi götürüyor…Aramızda ‘hoca geçinen’ yerli ninjalar bile var, bir vücutçu daha katılmış çok mu? Diyor, onu izmir karate camiası ile tanıştırmaya can atıyorum. Bölge salonunda rahmetli Nihat Sunar, ikiçeşmelikte yokuşun tam ortasında sinemadan bozma boks salonunda Ali Zamangör, Basmane gar’ında Semir Rende, Hatay caddesi-ilahiyat durağında Zafer Ersöz, Şirinyer-Akıncılar ve Altıntaş durağında 2 salonla bendeniz, Üçyolda Bay ninja, Altındağ’da bir ekmek fırınının üst katındaki salonda Vural Kazık… Hocaların hepsi bu. İzmir bunlardan ibaretti o zamanlar…
Ben de bu arada boş durmuyor, araştırmalarıma tüm hızıyla devam ediyorum ve ilk önce Avusturya’da bulunan Japon Goju-Kai organizasyonundan Sensei Fredrick Gsodam(5.Dan) ile yazışıyorum. O da bana yayınladığı ilk kitabı olan ‘GOJU-RYU KARATE-DO 1’ in original baskısını posta ile gönderip beni 1991 yazında Viyana’da düzenleyeceği Goju-Ryu Kata/Bunkai seminere davet ediyor.. Çok geçmeden Shihan Morio Higaonna hocamdan-Okinawa Honbu Dojo’dan- tam 4 ay sonra olumlu yanıt alıyorum. Değerli hocam ‘’Okinawa Goju-Ryu Karate-Do Federation’’ antetli zarflı mektubunda, daha ilk satırında; “Aramıza hoşgeldin Sensei İnce” diyerek, Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde her yıl bizzat düzenlediği “European Goju-Ryu Karate Chief Instructors Gasshuku”, ‘Avrupa Goju-Ryu şef antrenörler ve ülke temsilcileri’ seminerlerine beni resmen davet ediyor. Hatta, 1991 yazında 10. Avrupa seminerinin Fransa’nın Strassbourg şehrinde gerçekleşecek olması nedeniyle, benim yazışma adresimi Goju-Ryu Fransa şef temsilci Sensei Bernard Cousin’e pas edeceğini ve beni Strassbourg’da görmek istediğini özellikle vurguluyor. Bu güzel habere çocuklar gibi seviniyorum ve adeta dünyalar benim oluyor. 8.Dan’da bir Karate ustası ve üstelik Karate’nin doğum yeri olan Okinawa’lı bir hoca, İzmir’li Fatih İnce’yi muhatap alıp Avrupa’da beni eğitmek, Goju-Ryu Karateyi bana en temelden öğretmek istiyor, düşünebiliyor musunuz? İşte aynen böyle başladı benim Goju-Ryu Karate’ye resmen başlamam, ilgim, eğitimim, öğretimim ve dünyaya açılmam.
Bakın şimdi; Karate federasyonun başına siyasi ayaklarla başkan olarak atanan emekli Taekwondo’cu (A.K.), ki benim de Taekwon-do yaptığım dönemlerde, kendi branşında sadece “Taekwon-do federasyonu genel sekreterliğine kadar yükselebilmiş biriydi’’, siyasi ayak oyunları ve dümenlerle o dönemde ‘ailece’ TKF’nin başına geçen – Türkiye’deki Shotokan Karate’nin ‘babası’ ünvanlı başkan, bir soruşturma sonunda aniden görevden alınıyor. Resmen bakanlık tarafından azlediliyor ve emekli Taekwondo’cu (A.K) Türk Karatesinin başına tepeden inme başkan oluveriyor. ‘Ne memleketmiş be’ diyesi geliyor insanın değil mi? Neyse, hakkını teslim etmek lazım, ikinci döneminde seçilerek TKF’nin başına yeniden geçti. Komediye bakar misin güzel kardeşim? Bakınız, şimdi farzet ki “Önümüzdeki dönemde Taekwondo federasyonu başkanlık seçimlerine ”Karate antrenörü olan bendeniz’’ aday oldum diyelim, olamam da.. oldum diyelim… Taekwon-do camiasi bu acaip duruma ne der sizce? Ben vereyim cevabını; “koskoca camiada Taekwon-do’cu bir adam kalmadı mı?” derler. Lütfen, lütfen sadece sormuş olmak için soruyorum. Ben gülmeyeyim de kim gülsün? Kargalar bile gülmüştür sanırım…Neyse, konuya döneyim; rahmetli TKF başkanı, emekli Taekwondocu A.K’nın İzmir ilindeki genel sporcu sayısı ve il müdürlüğüne verdiğimiz sınav listeleri dikkatini çekmiş olmalı ki, o toplantıda, herkesin içinde bu başarımı yüzüme söylüyor. Doğrusu o dönemde sporcularım da çok kabiliyetli ve başarılı oldukları için, sadece İzmir’de değil, ege bölgesinde ve diğer bölgelerdeki şampiyonalara kendi olanaklarımızla katılıyor, bol madalyalarla dönüyoruz fakat WUKO standartları adı altında TKF’de ‘suyun başını tutanlar her yarışma, seminer ve kurslarda sürekli ensemizde boza pişiriyor. Çok sıkıntılı bir dönem.
Röportaj: (I) (II) (III) (Devamı var…)