UZAKDOĞU SPOR TARİHİNDE TÜRKLER-1
Sevgili dostlar sizleri sporculuk selamı ile selamlıyorum.
Uzun bir aradan sonra Türk mücadele ve savaş sanatları camiasının temel taşlarından biri olan siyah kuşak dövüş sanatları web sitesinde tekrar birlikteyiz.
Camiamızın sesi olan siyah kuşak dergimiz ve Genel Yayın Yönetmenimiz F.Vural Yılmaz kardeşime Türk sporu adına teşekkürlerimi iletiyor başarılar diliyorum.
1984 yılında Türk tarihine meraklı ve araştıran bir genç olarak mücadele sporlarına Kung-fu branşı ile başladığımda kendime sorduğum ve sanırım bu sporları yapan her spordaşımın da cevabını aradığı soru şu idi.
Yüzyıllar boyunca Çin hanedanlıklarına ve topraklarına biz Türkler savaşçı gücümüz ve kabiliyetimizle hükmetmemize rağmen neden Türk dünyasında ve Türkiye’de kendimize ait bir dövüş sanatı yoktu ve neden bir Çin sporunu tüm kültürü ile ben ve diğer Türk gençleri çalışmak zorunda kalıyordu.
İşte ile batı soru İlerleyen yıllarda Japon karatesi, Kore’nin tekvandosu, Tayland boksu ile batı kültürüne ait Boks ve Kick Boks sistemlerini çalışırken de aklımı ve ruhumu rahatsız etmeye devam etti.
Nasıl rahatsız etmesin.
Türk gençleri bu sistemleri spor yapabilmek adına çalışırken, aynı zamanda Çin, Japon,Kore,Tayland ve batının sosyal kültürlerine ait dil, gelenek görenek, kıyafet ve de sosyal ilişkiler gibi o kültürlerin her türlü detayını bir felsefe olarak öğreniyor ve uyguluyorlardı. Dahada acısı ve tehlikelisi Budizm, zen, Şintoizm, hiristiyanlık gibi farklı dinlerin ritüellerini de bilerek veya bilmeyerek çalışmak zorunda kalıyorlardı.
Yıllar geçip antrenörlük yaşantım başlamış Türkiye ye ait bir savaş sanatı kurma fikrim de 1991 yılında Sanguchi ile geçmişti. Türk ve Çin tarihlerini derinlemesine inceledikçe de Çinin iddia ettiği savaş sanatlarının Çin den ortaya çıktı varsayımının Yüzyıllar boyu iç içe yaşadıkları Türklerden bağımsız olamayacağı gerçeğine de tarihsel verilerle tamamen ikna olmuştum.
Konu ile ilgili bilgilerimi spor dergilerinde gazetelerde radyo ve televizyon programlarında ve internet ortamında olabildiğince var gücümle paylaşmaya çalıştım. Bu paylaşımlar sonucu Türk spor kamuoyunda, Kungfu tarihinde Türk etkisinin tarihsel gerçeği gündem olmuş, bu gerçekler Türk antrenörler ve sporcular tarafından kabul edildiği gibi ortaya koyduğum tarihsel bilgiler paylaşılmaya başlanmıştı.
Tabiki bu milli dava için mücadele eden sadece ben değildim. Birçok savaş sanatı çalışan Türk ustanın da bu konuda çalışmaları vardı. Tüm bu özverili çalışmalar Uzakdoğu sporları ve Kung-fu tarihinde Türk etkisi gerçeğinin kamuoyunda gündem olması ve kabullenilmesine sebep oldu.
Ancak bu yeterli değildi, tüm bu gerçeklerin yazılı hale gelmesi hatta bu konuda kaynak ve referans olması için bir kitap yazılması gerekli idi. Ve böylelikle uzun yıllardır üzerine çalışıp kamuoyu ile de paylaştığım Uzakdoğu sporları ve özellikle kung-fu tarihinde Türklerin etkisi ana başlıklı kitap çalışmasına başlamış oldum ve artık bu çalışmanın da şükürler olsun sonuna gelmiş durumdayım.
Ancak son dönemde Türklerin Uzakdoğu sporları tarihindeki yeri ile ilgili tartışmalar çoğalmaya, bilen bilmeyen, hatta özellikle internet dünyasında benim paylaştığım bilgileri eksik gedik kendi bilgileri gibi paylaşarak adeta bilgiçlik taslayanlar fazlalaşmaya başlayınca, konuya bir bilen olarak sahip çıkmanın zamanı geldi. Yakın zamanda yayınlanacak kitabımdaki tarihi ve de özel bilgileri kısa videolarla YouTube ortamında yayınlama kararı aldım.
Seri halde yayınlayacak bu videoların yanında Siyah kuşak dergimizde de bize dayatılan tartışmalı Kung-fu tarihini ve bu tarihin içerisindeki Türk etkisini ve gerçeğini sizlerle paylaşacağım.
Değerli dostlar…
Kung -fu adına rekor denilebilecek sayılarda birbirinden değişik tarihçeler yazılmış ve bunların üzerine öylesine mitolojik efsaneler, hurafeler ve de ütopyalar eklenmiştir ki gerçek Kung-fu tarihi adeta allak bullak edilmiştir. Böylelikle yüzlerce değişik Kung-fu stili ortaya çıktığı gibi bir o kadarda birbiri ile uyuşmayan ve çelişen Kung-fu adına farklı yazılı tarihler türemiştir.
Savaş sanatları tarihinde her zaman büyük kitleler tarafından çalışılan bu savaş sanatını çalışanlar aynı zamanda Budizm’in ve başta Zen olmak üzere farklı mezheplerin dinsel ritüellerini de antrenmanlar içerisinde uygulamak zorunda kalmışlardır.
1900’lere kadar uluslararası bir birliği ve organizasyonu olmayan Kung-fu sporu yüzlerce stil ve sisteme ayrılmış ve bu ayrışma teknik yapılanmaları etkilediği gibi tarihsel gerçekleri de farklılaştırmış ve değiştirmiştir.
Ancak önemle belirtmeliyim ki, Çin bu ulusal ve geleneksel sporun tarihsel gelişim sürecini resmileştirirken fazlası ile milli bir tavır takınmış ve bu sporu kendine tescillemek adına tarihsel birçok gerçekleri yok saymış veya çarpıtmıştır.
Çinin dünya spor kamuoyuna “Var olan tüm savaş sanatlarının kaynağı Shaolin kungfu öğretisidir ve diğer tüm dövüş sanatları Kung-fu’nun temel alt yapısından ve felsefesinden türemiştir iddiası buna örnektir.
Bu çarpık iddiayı maalesef dünya savaş sanatları kamuoyunun önemli bir bölümü de kabullenmiş durumdadır.
İşte tamda bu noktada Yüzyıllar boyu bitmek bilmeyen Türk, Çin çatışma ve savaşlarının bu spor branşının doğmasında ve gelişmesinde etki yapacağı gerçeği karşımıza çıkmaktadır.
Çin tarihi geniş coğrafyası yüzünden tarih boyunca dış ve iç düşmanlarla mücadele içinde geçmiştir.
Ancak Çin’in en büyük düşmanı özellikle Bozkırın sert kültürü ile yetişmiş at üzerinde ve yaya olarak çok kıvrak çevik ve güçlü savaş maharetleri olan Türk ve Moğollardır.
Bozkırda yaşayan Türk kavimlerin birçoğu farklı özelliklere sahip olsa da tarih boyunca öne çıkan savaşçı özellikleri ile tanınmış olmalarıdır.
Tarih boyunca asker disiplini ve kültürü ile yetişen ve yaşayan Türklerin at üzerinde veya göğüs göğse yaptıkları mücadeleler de geliştirdikleri güreş, Tekme ve yumruk teknikleri ile kılıç, ok mızrak kullanabilme gibi birçok farklı savaş sanatı stil ve sistemlerine sahip olmuşlardır.
Türkler bu yaşam felsefesi ile sınır komşuları olan ve tarihleri boyunca hiçbir zaman dostluk görmedikleri Çin toprakları üzerine sürekli akınlar gerçekleştirmişlerdir.
Çinli kaynaklar kung fu tarihini tanımlarken bu sosyolojik nedenleri özenle ön plana çıkarmazlar. Genelde konuyu Budizm ve Zen temelli dine dayalı bir tarihsel boyutta inşa etmeye çalışırlar.
Bunun nedeni sosyolojik kısımda tarih boyunca aşılmaz dedikleri Çin seddini defalarca aşan Çin topraklarını defalarca istila edip uzun yıllar hakimiyet kuran ve yine defalarca mağlubiyet yaşadıkları Türklerin kendi tarihlerinin her noktasında olmalarıdır.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı Çinli Kung-fu tarihçileri özenle ve ısrarla Kung-fu tarihi ve kökenini hatta tüm Uzakdoğu spor sistemlerinin tarihini Shaolin Manastırı ve Wudang Dağında ki Taoist Tapınağı’ndan başlatırlar.
Tarihsel gerçekliliği her zaman sorgulanan Hintli Bodhidharma ile başlatılan bu tarih serüveni kendi içerisinde bile tartışmalıdır.
Bodhidharma’dan 30 yıl önce Tabgaç Türkü olan bir imparatorun ,Batuo isimli Türk Budist rahip için yaptırdığı Shaolin tapınağına, Bodhidharmanın sonradan geldiğini ve bugünkü modern Shaolin manastırlarının da bu gerçeği kabul ettiğinin detaylarını ilerleyen bölümlerde izlediğinizde çok şaşıracağınıza eminim.
Ayrıca Kung fu’nun kültürel ve dini anlamda Buda, Budizm ya da Zen demek olduğunu kaynakları ile öğrendiğinizde de bu sisteme bakış açınızı değişeceğine de eminim.
Böylelikle Türkiye’de Kung-fu çalışanlarının adına Türk tarihine karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmek amacıyla yaptığımız adına Türk çalışma bugüne kadar dile getirilmeyen gerçekleri ortaya koyarken tüm dünyada Kung-fu tarihine de yeni bir referans kaynak olacaktır.
Türk ve Çin halklarının tarih boyu ilişkilerini referans alarak inceleyeceğimiz Kung-fu tarihini M.Ö. 200 yıllarda büyük Türk HUN kağanı Mete han ile başlatacak, devam eden süreçte M.S. 500 yıllarda Türklerin kuzey Çin topraklarına hâkim olduğu ve aynı topraklarda kurulan Shaolin manastırını ve de günümüze kadar gelen süreci tüm detayları ile sizlere aktarmaya çalışacağım.
Bu tarihi süreçte Çin hakimiyeti altında asimile olan etiketinden koparamadıkları Müslüman olarak mevcudiyeti sürdüren Türk ustaların maalesef Çinli etiketinden koparamadıkları sitillerini etiketinden koparamadıkları yani kısaca Kung-fu adına ne varsa her şeyi sizlerle paylaşacağız.
Ve böylelikle kung-fu ve Uzakdoğu sporları adına bilinen ve bize dayatılan sahte tarihe Türkün kılıcını indirmiş olacağız.
Aktüel web TV ve Ayhan Kısrure isimli YouTube kanallarımızda sözel ve görsel olarak da yayınladığım bu bilgileri ve yazı dizisini dergimiz siyah kuşakta da yayınlamaya devam edeceğiz.
Her şey Türk mücadele sporları için.