UZAKDOĞU SPOR TARİHİNDE TÜRKLER-3
Değerli okurlar bu bölümde Çin ve Türk tarihlerinin ortak noktalarını, Türklerin Çin tarihindeki yeri, Çinli kaynaklarında kabul ettiği tarihi gerçeklerle anlatmaya devam edeceğiz.
Elde ettiğimiz tarihi veriler le Çinin iddia ettiği “Çin kung fu su dünyadaki dövüş sanatlarının atasıdır” söyleminin altı boş ve tarihi gerçekliliği olmadığını kanıtlayacağız.
Tarihi gerçekler ışığında Çin milleti var olduğu ilk dönemden bugüne kadar Çin coğrafyası olarak bilinen bölgelerde , yaşayan bir çok insan topluluğunun çok önemli bölümünün Türk olduklarına dair , gerçek tarih bize yüzlerce örnek vermektedir.Bırakın insan topluluklarını , Orta Asya’daki Türk devlet ve imparatorlukları ile birlikte Çin’de M.Ö.2200 ile M.S.1650 yılları arasında kurulan devletlerin çok önemli bir bölümünün Türkler tarafından kurulduğu gerçeğide karşımızda dır.
Tabgaç, Song, Göktürk, Uygur, Ka çou , Kırgız, Türgiş ve Karluklar bu devletlere sadece birer örnektir. Mesela M.Ö.250 ci yıllara kadar ayakta kalmayı başaran DOĞU, ÇOU devleti başta Alman tarihçi vofırem eberhayd ve bir çok avrupalı ve türk tarihçinin araştırmalarına ve göre Türk kökenlidir. Resmi Çin tarihi ve de tarihçileri , bu devletlerin bir çoğunun Çin hanedanlıkları olduğu iddiasını sistemli bir şekilde tarihi bir yalan olarak dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.
Kaşgarlı Mahmut divani lügat Türk adlı eserinde “Tawgaç Maçin in adıdır (Çin de yerel halk Tawgaç kelimesini, Çin topraklarına hakim millet, yani Türkler için kullanırlardı.) Çin aslında üç bölüktür birincisi yukarı Çindir’ki doğudadır ve Buna Tawgaç derler. Yani türklerin yaşadığı bölgelerdir.İkincisi orta Çin’dir Kitay adını alır. Üçüncüsüde aşağı Çin’dir Burası Kaşgar’dır.” der
Dikkat ettiyseniz Kaşgarlı Mahmud o dönemde Türklerin yaşadığı yerleri Çin diye tanımlar. Demekki türklerin çinlilere ve onların topraklarına ne kadar fazal hakimiyeti varmış.
Son dönemin Önemli Türk tarihçici Prof. Arif Erman “Resmi Çin tarihi Türk halkının tarihi çalınarak yazılmıştır.” Derken Çin coğrafyası için şu tanımlamayı yapar.“Bugünkü Çin, Moğolistan Türkistan İran ve Afganistan topraklarıdır. Çin de o dönemdeki Song devleti Tawgaçtır. Türk’tür Uygur’dur asıl adı Maçin’dir. Moğolların oturduğu kitay ülkesine Çin denilmiştir. Moğollarda Türk halkının bir parçasıdır. “
Yine Tarihçilerin Türk kavmi olarak tanımladığı Lİİ CEEN yani Li-junglar, (M.Ö. 1027 ve 771) yıllarında büyük miktardaki Çin topraklarına çok uzun süreli hâkim olmuşlardır. Ünlü Fransız Çin tarihçisi İDVAH ŞEVEN’e göre Kuzey Çin’de bir Türk kavmi olan Ti’ler, veya Kuzey Ti’ler birçok tarihçinin ortak kanısı ile Junglar ile birlikte Hunları oluşturan temel kavimlerdir ve Türk varlığını kanıtlamaktadırlar.
Hunlar Çin’e akın yolu olarak belirlediği Ordos ve Kansu bölgelerinde belirli dönemlerde kurdukları hakimiyetler ile kültürel etkileşmeleri sağlamış Çin’deki ağaç saban kullanan gelişmemiş bölgesel kültürün yerine kendi kültürlerini kabul ettirmişler ,demirin kullanımı, atın evcilleştirilmesi, gök inancı gibi özelliklerini de bu bölgeye yaymışlardır. Yani çinin kuzeyine medeniyeti o dönem Hun Türkleri getirmiştir.
Rus arkeolog Kiseiev Andronova “Dünya harp tarihine 1450 yıllık Savaş atı çağı açan Türklerdir” derken Yine ünlü Macar Türkolog tarihçi Lajos Ligeti “Çinliler ata binmeyi ancak M.Ö.200 yıllarında Asya Türklerinden öğrenmişlerdir” der.
Mete hanın ıslıklı oku icat etmesi gibi tarih boyunca dünya savaş tarihini değişterecek bir çok gelişme türkler tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Savaş sanatlarındaki bu maharetimize bugünde devam etmiyormuyuz? İşte günümüzde yine dünya savaş tarihini değiştiren gökyüzündeki siha denizdeki sida’lar ve insansız savaş uçaklarımız geleceğe ve tarihe damga vurmaktadır.
Tüm bu gerçeklerle birlikte Türklerin tarihte en çok ilişki kurduğu devlet Çin’dir desek yanlış olmaz. Çinlilerin Türk akınlarını durdurmak için Çin seddini yapmaları Dünya tarihine geçmiş en önemli olaylardan birisidir. Siz öyle inanmayın Çin seddinin Çinli halkın yaşayışının kolaylaştırılması için veya Çin içinden göçleri engellemek için yada mahkumları çalıştırmak için yapıldı yalanlarına. Bu konunun da detaylarını ilerleyen yazılarımızda ele alacağız.
Tarih boyunca Çin üzerine düzenlenen Hun akınları asırlarca durmak bilmemiş ve Hunlarla yapılan savaşların büyük çoğunluğundan mağlup ayrılan Çinliler bu yüzden çok uzun yıllara yayılan askeri reformlar yapmışlar, ordularını Hun tarzında eğiterek ve silahlandırarak onları durdurmaya çalışmışlardır. Bu reformlar içerisinde Hunluların at üzerinde ve göğüs göğüse çarpışmalarda uyguladıkları savaş teknikleri ve savaşa hazırlık metotlarını da Çinliler kendi askeri sistemlerinin içerisine entegre etmişlerdir.
İlerleyen tarihlerde Kung-fu, sistemleşmeye başladıkça bu savaş teknik ve metotları da Kung-fu içerisinde yer alacaktır. Bugün bile dünya da popüler olan Hun boksu isimli kung-fu stili buna önemli bir örnektir. Düzenli Çin ordularının içerisinde tarihin belirli dönemlerinde farklı Türk kavim ve boylarının savaşçıları lejyonerlik yani paralı askerlik yapmıştır. Tarih boyunca her ne kadar kendilerine en büyük tehlike olarak görseler de, Çinliler Türklerin korkusuz ve sürekli kendilerini yenileyen savaşçı kabiliyet ve yeteneklerin den faydalanmayı da bilmişlerdir.
Çin ordusunda üstün savaşçı yetenekleri sayesinde önemli görevler üstlenen hatta generallik rütbelerine dahi ulaşan Türk askerler elde ettikleri başarılar sayesinde Çin hanedanlıklarının yeni toprakları fetih etmesine ve genişlemesine yardımcı olmuşlardır. Ancak bu konu Türk’ler arasında ve Türk tarihinde sert tartışmalara neden olmuştur. Birbiri ile amansız düşman olan Türk ve Çin milletlerinin tarih sahnesinde zaman zaman ittifak kurmaları ile Çin saflarında maddi çıkar karşılığı yer alan Türk savaşçılarının zamanla Çin kültürünün içerisinde asimile olmaları Orhun Yazıtları’nda dahi konu edilmiştir.
Türklerin kendi kağanlarını bırakarak Çince isimler le Çin imparatorlarına hizmet etmeleri Çin de gelişen bir çok hanedanlık ve imparatorluğun, Türklerin yardımı ile genişlemesi şiddetle eleştirilirken Çin milletinin amansız bir Türk düşmanı olduğu ve asla onlara güvenilmemesi gerektiği gelecek Türk nesillerine öğüt olarak yazıtlarda yazılmıştır.
Çin tarih boyunca , kendi kontrolü altında gönüllü olarak yaşayan Türk topluluklarının zamanla asimile olduğunu , bu sayede Türklerin tamamen ortadan kaybolmuş bir millet olduğu iddiasını sıkça gündeme getirmektedir. Günümüzde dahi bu iddiaları devam ettiren ırkçı Çinli tarihçi ve yazarlar, daha da ileri giderek , Türk soyundan geldiğini iddia eden tüm millet ve devletlerin işte bu Çin de yaşayan azınlıkların devamı olduğunu iddia edecek kadar akıl tutulması yaşamaktadırlar.
Aslında tarihi gerçekler bu iddiaların tam aksini göstermektedir. Milattan sonra 100 200 lere kadar Çin’e yerleşen Hun sayısının 2 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Yine Tarih boyunca bir çok Türk boyu veya dağılan Türk devletlerinden ayrılan insan toplulukları Çin topraklarına yerleşmiş ve bunların bir kısmı asimile olurken bir kısmı da gerek kültürlerini gerekse dinlerini korumayı başarmıştır. Aslında Bugünki Çin nüfusunun önemli bir bölümünün kökeni zamanla buraya yerleşen ve bir kısmı da maalesef asimile olan Hun ve farklı Türk boylarıdır.
Bu konuya en çarpıcı örnek ise Uygur Türkleridir eski tarihlerden bu yana Çin’de yaşayan ve bugün Çin vatandaşı olan Müslüman Türk toplulukların en büyüğü olan Uygur Türklerini asimile etmeye yönelik baskı ve zulüm ile kontrol altına alma çabaları devam etmektedir. Özellikle Son yıllarda, Çin’in Uygur Türklerine yönelik bu politikaları uluslararası toplumda da büyük tepki çekmektedir. Ancak Çin iktidarları geçmişten bu güne yaptıkları gibi, aynen israil’in Filistin’de yaptığı gibi, soykırıma dönüşen bu politikalarını ısrarla devam ettirmektedir.
Türk Uygur halkının asil ve kahramanca direnişine rağmen Çin hükümeti programlı bir şekilde yüz binlerce, hatta milyonlarca Müslüman Uygur Türkünü eğitim kamplarına göndermekte ,Bu kamplarda, Uygurların kültürel ve dini kimliklerinin zorla asimilasyona uğraması, kötü muamele, işkence ve zorla çalıştırma gibi insan haklarını ihlal eden uygulamalara devam etmektedirler.
Anlaşılıyorki Çin tarihinden hiç ders almamış. Türk milletinin asla esareti kabul etmediğini ve kendisine yapılanları bir gün yapanlara misli ile ödeteceğini tarihinde yaşadığı acı tecrübelere rağmen maalesef şimdilik unutmuş durumda.
Gelelim dövüş sanatlarına
Çin kaynaklara göre Çıplak el ve ayak ile ilk dövüş çalışmalarının Çin hanedanlıklarında MÖ 1600 ve yine MÖ 102 de Shang Hanedanlığı döneminde, askeri unsurların eğitimleri ve savaş tekniklerinde kullanıldığı , yine m.ö 1100 lerden 256 ya kadar Çou yada Zhou Hanedanlığı döneminde de dövüş sanatları eğitiminin askeri eğitimde kullanıldığı belirtilmiştir.
Dövüş ve savunma sanatlarının Çin tarihinde resmi ve yazılı tarihe geçmesi Budizm’in Çin’e girmesi ile başlar. Ve tabiki Bu mistik sanatların tarihi gelişimini ve yapılanmasını devam ettirdiği tarih dilimlerinde Türklerin Çin coğrafyası üzerinde çok büyük hakimiyetleri ve kültürel etkileri günümüzde Kung-fu ismi ile tanınan bu savaş sanatlarına olağanüstü etki yapacaktır. Bu etkinin günümüze yansıması Kung-fu sanatındaki güney kuzey stillerinin varlığıdır. Eski Çin de Kuzey’deki Türkler veya genellikle Kuzeyli istilacılar olarak adlandırılan Türk boylarının ve savaşçılarının savaş kabiliyetleri ve anatomik yapıları Kung-fu’nun Kuzey stiline adını verecektir.
Bir sonraki yazımızda Budizmin Çine girişi ile birlikte Çin kungfusunun temellerinin yine Türklerin gölgesinde nasıl atıldığını ve başladığını anlatacağız.
Ayhan KISRURE
Her şey Türk mücadele sporları için.
Sporculuk selamı ile.