Avrupada Başlayan Yeni Bir Sisteme Entegre Olmak
Gücü eline geçiren federasyon yönetimi paylaşmak yerine; “Benim dediğimi yapana yaşama hakkı veriyor, bunun dışında kalanlara yaşam hakkı vermiyor!” Bu durumda ülkelerde Wushu-Kugfu’nun gelişmesi yerine gerilemekte, zaruret (millilik atamaları) dışında ki katılımlar olmamaktadır. Yapılan şampiyonalarda ki, Sayısal katılımlara bakıldığında ise özellikle, Türkiye’de wushu-kungfunun kökeninden yetişerek gelen kadroları sıfırlanmak üzere olduğu çok açık ve alenen görülmektedir.
Spor yönetimi, sporun içerisinde harmanlanmış kişiler üzerinde yürüdüğü sürece hem sağlıklı olarak yürüyor, hemde çok sağlıklı görünen ketum bir yapı meydana getirebiliyor.
Wushu Spor dalı ile ilgili sevgili hocamız ve ilk uluslararası hakemimiz Ali Rıza Gözlüklüoğlu ile uzun yıllar önce yaptığımız sohbetlerde belirtiği görüş ve wushu üzerine düşünceleri bugün aslında bir bir gerçekleşti dersek çok da abartmış olmayız.
Asya ülkeleri penceresinden bakarak wushu’nun dünü ve bugününü yorumlayan sayın Gözlüklüoğlu hocamız, Avrupa’nın ve Türkiye’nin gidişinin ortak yollarını hedef kitle ve sporun temel evrensel değerler ölçeğinden çok, bölgesel ölçeklerde yürütülmeye ve bireysel yönetimlerin çokda sağlıklı yapılar oluşturmayacağını, dün bugün şaşalı görünseler de, kısa sürede çıkmaz yolun sonunu göreceklerini belirttiğinde ben o zaman bu görüşüne çok da ihtimal vermediğimi söylemeliyim.
Ancak gelinen noktada, ‘Avrupa ve Türkiye ölçeğinde çıkmaz sokağın sonu görüldü!’ gerçeği ile karşı karşıya olduğumuz aşikar. Asya kıtasınıda tam manası ile bilmemekle birlikte ayrı bir kutup gibi amatör ve profesyonel çalışmalarını aralıksız sürdürüyorlar. Asya ve Afrika kıtası wushu sporunu çeşitlendirerek ve geleneksel ile moderni ayrı ayrı ve sekronize bir şekilde günümüz şartlarına uygun hale getiriyor. Bu çeşitlilik den edindiğimiz izlenim, tabanda farklı ve bir o kadarda heyecanla takip edilerek ümitvari çalışmalara ışık oluyor.
Hedef de ise olimpiyat oyunları var. Aynı durum Avrupa kıtasında maalesef görünmüyor! Tek düzen hükümran ve despotik yapısıyla gelişime kapalı olduğu gibi geleceğe de ümit vermiyor. Bu durumda da spor kulüpleri farklı dallara kayarak kendilerine yeni yaşam alanları oluşturmaya, farklı sistemleri deneyerek yolarına devam etme yolunu seçmişlerdir.
Asya ve Afrika kıta federasyonları amatör ve profesyonel organizasyonlar ile geleneksel sistemler sistematik bir yapıya kavuşturarak çeşitlilik ve alternatifler ortaya koyarak gelişimi gün geçtikçe artırarak devam ediyor. Avrupa’da yaptığımız görüşmelerde ülke federasyonlarında ki hakim yapı tamamen bireysel ve kişilerin hemegonyasında yürümekte, kulüpleri ikincil plana atarak yönetimlerin demokrasi adı altında federasyonu kulüp mantığı ile yürütme yönünde sergiledikleri tutum nedeni ile bir çok kulüp faaliyetlere katılmamaktalar. Tabanda var olan potonsiyel federasyonda kendini gösteremiyor, buna Almanya, Rusya, İngiltere ve Türkiye örneğini rahatlıkla verebilirim.
Gücü eline geçiren yönetim paylaşmak yerine; “Benim dediğim dışında yaşam hakkı vermiyor!” Bu durumda bu ülkelerde Wushu-Kugfu’nun gelişmesi yerine gerilemekte, zaruret (millilik ve atama) dışında ki, katılımlar olmamaktadır. Sayısal katılımlara bakıldığında ise özellikle Türkiye’de wushu-kungfu kökeni sıfırlanmak üzere olduğu çok açık ve alenen görülmektedir.
Bahsi geçen İngiltere’de, Rusya’da, Almanya’da, Fransa’da aynen bir birine paralel gitmektedir, ne gariptir ki, her biri kendi ekseni etrafında bir diğerini olumsuz göstererek yaşamlarını sürdürmeye devam ederken, bir araya gelerek güç birliği yapmamaktadırlar. Ülke antrenörleri ile bire bir görüştüğümüz için bu ülke örneklerini net olarak verebiliyorum.
Türkiyede Wushu-kugfu, 1999 dan 2004 yılına kadar Karate ve Judo Federasyonu süreci, 2004-2006 yılları Mücadele Sporları Federasyonu süreci, ve 2006-2009 Wushu Federasyonu süreci, özerklik ile 2009-2010 süreci ve dönemi wushu da gelişim ve algı yönetim süreçleri , wushu sporunda hep üst üste koyarak giden ve her geçen gün daha da büyüyerek gelişen bir süreçler olarak karşımıza çıkmaktadır.
2010-2012 duraklama dönemi, özelikle 2011 yılında yapılan 11. Dünya Wushu Şampiyonası sonrası zirveye ulaşma 5 final oynama ve Taolu da ilk altın madalya ile sanki misyonunu tamamlayan yönetim bu süreçten sonra duraklama ve zirveye çıkmanın sonucu süreci yönetememe durumuna geçmesi nedeni ile hukuksal hataların cezasının kesilmesi sonrasında 2012 de, federasyon değişiminden sonra göreve gelen Sayın Mehmet Zeki Akıncı’nın yönetim biçimi önce ötekileştirme ile başladı, içeriden ses çıkaranları sürecin dışına itmesi ve akabinde yukarıda izah ettiğimiz gelişim süreçlerini tam tersi bir şekilde işleterek geri döndürme yönünde olağan üstü çabası sayesinde bu gün gelinen nokta 1990 lı yıllardaki dönemleri anımsatmaktadır.
Spordan anlamayan, bir başkanın iş adamı olsa da yönetim zaafiyeti göstererek spor branşını bitirme ve İstanbul gibi bir ilde faaliyet yapılmayacak, yapılsa da hakem bulamayarak İstanbul dışından hakem getirerek yarım kalan faaliyeti tamamlanacak noktaya kadar getirmesi bunun çok açık örneği değil mi?
Wush-Kungfu, Asya, Afrika ve Amerika kıtasında ne kadar gelişerek büyümekte ise, dünyanın lokomotifi Avrupa’da bir o kadar gerilemekte, tıpkı Anadolu’nun bir çok ilinde antrenörlerimizin özverisi ile ayakta kalamaya çalışan Wushu branşı, Türkiye’de lokomotif il olan İstanbul’da bir o kadar da sona gelmiş durumdadır.
Bu sürecin bu noktaya gelmesinde, başta bu yazıyı kaleme alan, Kemal Yolcu olmak üzere, 2012 de Mehmet Zeki Akıncıyı Federasyon Başkanı seçerek bu sürece katkı sağladığımız gerçeğini de unutmadan, diyorum ki, Wushu Kungfu Federasyon Başkanı Mehmet Zeki Akıncı , bize göre tüm bu olumsuzluklara rağmen istifa etmeyeceğine, resmi federasyon ile kavga olmayacağına göre, Avrupa’da başlayan yeni bir sistem ve yönetim arayışına kulüp olarak destek verecek ve sisteme-organizasyona entegre olarak faaliyetlere devam edeceğiz.