SPOR AHLAKI VE BİLİNÇLİ TOPLUM
Spor: evrensel kültürün bir parçası, dünyada dili, ırkı, dini farklı insanları birleştiren önemli bir vasıtadır. Dünya barışına katkı sağlayan bir etkinliktir, diyebileceğimiz gibi çağımız sporunu; fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkilemek, sosyal ve moral kazançlar sağlamak amacı ile yapılan hareketler topluluğu olarak da tanımlayabiliriz.
Görüldüğü üzere sporun dinsel ve ırk bakımından ayrıcalığı yoktur.
Ancak; Her sporun kendine özgü kültürel özellikleri vardır. Bu özellikler içerisinde sporun kendine has dili ve terminolojisi vardır. Özellikle Uzakdoğu sporları diye tabir ettiğimiz Mücadele sporlarının icat edildiği ülkelere bir bakınız. Japon menşeli bir sporun kültüründe Japon kültürünün var olması kadar doğal bir şey yoktur. Dolayısı ile Dili de, terminolojisi de Japonca olmak zorundadır.
Durum böyle olunca terminolojik olarak kullanılan bir tekniğin etmilojik olarak ta bilinmesi gereklidir. Zira bir sanatı uyguluyorsanız bu sanatın teknik detayına vakıf olmanız gereklidir. Kaldı ki kullanmış olduğunuz tekniğin anlamını bilmeden eğitimci veya yetkili olmanız mümkün değildir. Bu yüzden Japonya da yapılan Dan imtihanlarında taviz yoktur. Zira kültüre ve erdeme zarar veren hiç bir şeye izin verilmez.
Örneğin: Japonca; Ön tekme diye adlandırılan “Mae Geri” (Keri) tekniğini dünyanın neresinde olursanız olun telaffuzunu değiştiremezsiniz. Dünyada birçok ülkenin dili Japoncaya uyum sağlamasa bile Japon tekniklerini doğru telaffuz etmek zorundadırlar. İtirazı olanlar bu stili yapmazlar olur biter. Kültür kime aitse ona tabi olmak vardır.
Maalesef bizim ülkemizde de bunları yaşamaktayız. Özellikle Japon kökenli sporlarda telaffuzda büyük sıkıntılar yaşanmakta. Ayrıca Japonca ve Türkçe Altay dil ailesinden olduğu için telaffuzu en kolay ve biri birine çok yakın dillerdir. Çok az şekilde sesli harfin önüne sessiz harf gelmektedir. Yani bizim Türkçe gramerimize çok yakındır. Bu yüzden okuması ve telaffuzu bizim için çok daha kolaydır. Mesela Bizde “araba” kelimesini de japonlar aynı şekilde söylemektedir. Bizde japonların “Kuruma” dedikleri araba için aynı şekilde telaffuz ederiz.
Görüldüğü üzere Japonca çok yakın ve kolay bir gramere sahiptir. Elbette Karate veya benzeri sporları yapanların Japonca bilmesi mecburi değildir. Ancak terminolojiyi bilmek zorundayız. Bilmediğimiz bir konuda ahkam kesmek maalesef toplumumuzda var. Ashihara kelimesine Aşihara, Kyokushin kelimesine Kyokşin yazanlar var. Bir antrenör veya yetkili kişinin bunu yapması çok ayıp ve kural dışıdır. Mae geri tekniğine maya geri demek gibi… KYOKOŞHİN veya AŞHİHARA yazan çok arkadaşımız var. (Başka branştaki arkadaşları tenzih ederim. Onlar bunu bilmek zorunda değiller.) Kaldıki toplum içerisinde antrenör veya hoca olarak görev yapan arkadaşlarımız içerisinde terminoloji hataları çoktur. Tekrar belirtmekte fayda var; Karadenizli, trakyalı veya doğulu olmak telaffuzda hata kabul etmez. Şimdi sıfırdan başlayıp dilinizi düzeltin, japonca öğrenin veya japonyaya gidin demiyoruz.
Bu ülkede işini doğru yapan, okuyan, araştıran ve geliştiren bir çok hoca var. Bu hocalardan örnek almak bir çok kişiyi doğruya ulaştıracaktır. Fakat; ülkemizde doğru insanların var olduğu gibi bir o kadar da eğri olmakta ısrar edenlerde var. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki; doğruyu kabul etmeyenler bir hayli fazla ve çok üzücü bir durum. Yüce kitabımız Kur’anı kerimin ilk ayeti “OKU” diye başlıyor. Ama biz okumuyoruz. İlginç olan ise; okuyanın bildiğini kabul etmiyoruz. Oysa ki; okudukça bilmediğimizin farkına varacağız. İllede karate veya başka bir spora ait kitaplar okumak zorunda değiliz. Farklı, farklı kitaplar okumalıyız. Zira okumak; insanın kültürünü, bilgisini ve diksiyonunu düzeltir. Okumazsak Kyokşin demeye devam ederiz.
Bir kişi ırkından dolayı dili buna müsade etmiyor diye kimse ne dalga geçebilir, nede tenkit edebilir. Sadece yaptığın işte doğruyu bulmak adına tekniksel ve teorik olarak doğruyu bilmemiz ve uygulamamız gereklidir. Bu konuda inat edenler bu işi yapmasınlar. Yapacaksa biraz geri çekilip, işi ehline bıraksınlar. Zaten bu tip kişiler okumuyor ve araştırmıyorsa geriye de çekilmezler. Zira kültürleri ve edepleri de zayıftır.
Buna sebep olan asıl şey nedir?
İşi ehline vermediğiniz sürece bu kavga ve tartışma devam edecektir. Siyasi bağlantılar, kayırmalar, bizim adamımız söylemleri, parası var muhabbeti ve kullanılmaya müsait adam düşünceleri yüzünden bir arpa boyu yol alamıyoruz. Her ne sistem olursa olsun; başına getirilen kişi bu kayırmacılığı ve şekilciliği kullanıyorsa tüm sporcuların ahı ile yaşar. Baş düsturlu ve ehil olmayınca kıçıda aynı olacaktır. Dolayısı ile benim arkam var düşüncesinde olanlar şımarmaya, ahkam kesmeye ve derebeyliği yapmaya devam edeceklerdir. Neden bir branşa mensup bütün hocaları bir araya getirerek teknik, teorik ve pratik olarak sınadıktan sonra en başarılı olana yetki verilmiyor?
ÇÜNKÜ ÇOK BİLEN VE BU İŞİ İYİ ANLAYANLARI İDARE EDEMEZLER. İdarecilerin bir taktiği vardır: Kumanda edebilecekleri, her şeyi yaptırabilecekleri ve kısacası her şeye tamam diyecek adamları getirir ve yetkilendirirler. Onlarda tabiri caiz ise tuvalete dahi izinsiz gitmezler. İşte mesele budur. ADALET VE BİLGİNİN OLMADIĞI YERDE İKİLİK VE ENTRİKALAR OLACAKTIR. “İŞİ EHLİNE VERİNİZ” anlayışı hayata geçene kadar umutla ve dua ile bekliyoruz. İşini hakkı ile yapan, adam kayırmaktan imtina eden, ülkesi ve gençliği için mücadele eden, branşı her ne olursa olsun gönül dostalarına selam olsun.
Allaha Emanet…
Şefik GÜLTEN
Savaş Sanatları Uzmanı
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)